15 Haziran 2010

Okudukça: Hutbe-i Şâmiye Üzerine


Hutbe-i Şâmiye, Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin 1911 yılı baharında Şam’daki tarihi Emeviye Camii’nde on bine yakın sayıda müslümana verdiği meşhur hutbesinin kitaplaştırılmış hali.

O zamanlar Osmanlı topraklarında çok meşhur olan Üstad; Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu’nun pekçok yerlerini ziyaret ettikten sonra, Padişah V.Mehmet Reşat ile birlikte katıldığı Balkan illeri ziyaretinden sonra Arap dünyasının merkezi şehirlerinden olan Şam’da Emeviye Camii’nde bir hutbe irad etmişti. Üstadın şöhretini duyarak hutbeye gelen yaklaşık 10 bin kişi arasında Üstad’ın kendi ifadeleriyle; yüze yakın ehl-i ilim de vardı. Şam’ı ziyaretinde ulemanın ısrarlarıyla hutbeye çıkan Bediüzzaman Hazretleri, İslam Dünyası’nın sorunları üzerine geniş bir perspektif sunmuş ve bu sorunlara karşı neler yapılmalı diyerek çözüm önerilerini ortaya koymuş. Bu sorunları aşağıda kısaca ele alacağız, çözüm önerilerini kitaba havale ediyoruz. Üstada göre İslam aleminin [bana göre bugün de devam eden ve İslam Alemini sımsıkı kuşatan] altı tane temel hastalığı vardır:

Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurun-u vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:


Birincisi: Ye'sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.

Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.

Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.

Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.

Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek.
Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da, bir tıp fakültesi hükmünde, hayat-ı içtimaiyemize, eczahane-i Kur'âniye'den ders aldığım "altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum.


Bugün bu altı hastalığa bakacak olursak;

Ümitsizlik: Bilinçaltımızda inanılmaz bir ‘Bizden adam olmaz’ algısı yok mu hala?

Yalan: Hem toplum hayatımız hem de toplum hayatımızın bir uzantısı olan siyaset dünyamız yalan dolan ve entrikalarla dolu değil mi?

Kin : Toplumumuz onlarca yıldır kamplara ayrılmadı mı? Herkes birbirini düşman bellemedi mi? Değil kendi aramızda, milletler arasında atılan nifak tohumlarını kin ve nefretlerimizle beslemiyor muyuz onlarca yıldır?

Ortak Noktalar: Sahip olduğumuz binlerce ortak nokta varken 1-2 noktada anlaşamayıp birbirimize husumet beslemiyor muyuz?

İstibdat: Zorbalıklar, önyargılar taassublar bizi çepeçevre kuşatmadı mı? ‘Bu devirde babamıza bile güvenmek’ten kaçınmıyor muyuz?

Menfaatperestlik: Gayret ve himmetlerimiz sadece kendi menfaatlerimiz için değil mi? Vatan-Millet-Sakarya edebiyatı yapıp sonra millete yönelik projeler üretmek yerine yat-kat-araba-yazlık peşinde koşmuyor muyuz?

Çok şükür bunlar günümüzde değişiyor ve başta ülkemiz olmak üzere bütün İslam Alemi’nde tekrar bizi biz yapan manevi dinamiklere doğru bir dönüş var. Ancak alınacak daha çok mesafe var.

Neyse kitaba geri dönelim. Üstad Hazretleri hutbede çok ilginç tepitler yapıyor. Öncelikle geleceğe karşı çok ümitli ve ümitle bahsettiği hadiselerin bir kısmı 20-30 yıl kadar sonra yavaş yavaş vuku bulmaya başlamış (Pekçok İslam ülkesi esaretten kurtulup bağımsızlığını ilan ediyor mesela).

Benim okuduğum eser Hutbe-i Şâmiye’ye yazılan bir şerh aslında. Yazar Abdullah Aymaz, eserdeki konularda aralara girip pekçok faydalı anektod ve açıklamalar sunarken dili ağır olan yerlerde de hafif sadeleştirmeler yapmış. Eserin sonundaki Hakikat Çekirdekleri bölümünde ise Üstad’ın veciz ifadelerini çok zengin ifadelerle açıklamış. İnsan okuyup da anladığını zannettiği şeylerin altında aslında böyle daha derin manaların saklı olduğunu görünce hayranlık duymadan edemiyor. Üstelik sayın yazar Üstad’ın ifadelerini yorumlarken engin risale bilgisini konuşturup farklı kitaplarla bağlantılar kurarak anlamayı daha da kolaylaştırıyor.

Risaleler bir derya... Bir elma bahçesinde yürürken nasıl boyunuzun yettiği yerlere kadar uzanıp belli sayıda elmalara ulaşabilirsiniz, Risalelerde de durum aynı. Kapasiteniz kadar anlayabiliyorsunuz. Boyunuz kadar ya da sepetinizin alabildiği kadar. Ancak şu var, o elmalardan ne kadar çok yerseniz boyunuz o kadar uzuyor ve elma yemeye açlığınız artıyor ve yedikçe yemeye doyamıyorsunuz. Üstelik arada Abdullah Aymaz gibilerini de bulursanız onlar size elmaları toplamanızda oldukça yardımcı oluyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder