10 Haziran 2010

Okudukça: Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı


Açıkçası kitap ilk çıktığında biraz önyargılı davranmış ve Mustafa Armağan’a haksızlık etmiştim. Bu 50 büyük yalan hikayesinin aslında göreceli husulara yapılan vurgular olduğunu zannediyordum. Bizdeki klasik insan haklarına vurgu yapmak için Asr-ı Saadet’e atıf yapma ve günümüzde bunu iddia eden Avrupa’nın aslında bir zamanlar bizden ne kadar geri olduğu ve şimdi de emperyalist fikirlerle kültürel olarak bizi kuşattığına dair görüşler içeren klişe kitaplardan biri gibi algılamıştım. Ancak 10’dan fazla kitabını okuduğum bu zata önyargı beslemeyeyim dedim. Kütüphaneden kitabını aldım ve iyi ki almışım. Önümde tarih algılayışım üzerine ufuklar açan bir derya buldum sanki. Mustafa Armağan; 2003’ten sonra çıkan Osmanlı: İnsanlığın Son Adası, Kır Zincirlerini Osmanlı, Osmanlı’nın Kayıp Atlası gibi Osmanlı’yı anlamamızı sağlayan ve Yakın Tarihin Karadelikleri serileri ile Yakın Tarihi delik delik edip gözler önüne seren, araya 2. Abdülhamit’in kurtlarla muazzam mücadelesini koyan eserlerinden sonra bu kitapla kendi yazın hayatında da değişik bir maceraya açılıyor sanki. Macera demek belki yanlış oldu. Ama bu alan öyle bir alan ki; kitapta 250’den fazla kaynak eser var. Çok cüz’i bir kısmı bizden yazarlar. Pekçoğu Batılı tarihçiler... Yani böyle bir hadise var. Birileri günümüz Avrupa Medeniyeti’ni çevreleyen “mitler” sisini dağıtmaya çoktan başlamış ve sayın Armağan da bu eseriyle bizi de bu dağılan sisin içine bakmaya çağırıyor.

309 sayfalık kitap 5 bölümden oluşuyor. Her bölümü değerlendirme adına birer yazı yazmayı planlıyorum. Bu yazılar daha çok anlamaya yönelik olacak. Bir kitap eleştirisi değil yani. Okuduklarımın kalıcı olmasına ve algılarımın kitaptaki fikirlerin ötesine geçebilmesine yardımcı olacak yazılar bunlar.Hoş, daha ilk bölümü bitiremedim ya neyse. İnşallah bir tembelliğe kurban gitmez bu planlanmış yazılarım.

Bugün kitabın giriş yazısında bahsedilen mitler hakkında konuşmak istiyorum. Üniversite 3. sınıftayken bilimsel mitleri içeren bir ders almıştık. 10 tane miti incelemiştik. Birini hiç unutamıyorum. İlkokul yıllarından başlayarak üniversite bilmem kaça kadar hepimize öğretilen bir mit. Hani hipotezler teorileri, teoriler de bilimsel kanunları oluşturur miti var ya işte o. Ve şok olduğum nokta: Bilim tarihinde şu ana kadar bir hipotezken teoriye dönüşmüş ve sonra da kanun olmuş hiçbir fizik yasası yok.

Bu basit bir gerçek. Kavraması da kolay. Çünkü Allah Teala fizik kanunlarını çoktan yaratmış ve biz yeni kanunlar üretmiyoruz. O kanunlar orada duruyor ve bir zaman geliyor onu keşfediyoruz. Hatta çoğu zaman gözümüzün önünde duruyor da kafamıza elma düşünce farkına varabiliyoruz. Halihazırdaki hipotez ve teoriler bu gerçekte kainatta olan ama bizim açıklayamadığımız tabiat kanunlarını açıklama çabasındaki değişik basamaklar oluyor. Bunu bize böyle öğretmiyorlar ama.

Sunuş yazısında mitler hakkındaki değişik görüşlere yer veren yazar sonrasında kitabın yazılmasıdaki asıl amacı şöyle ifade ediyor:

“Bu kitap bir mit çözülemesi değil, Tanzimat’tan sonra put haline getirilmiş olan Avrupa/Batı büyüsünün bozulması için, zihinlerimize salınan yalanları deşifre etmeye çalışan bir fikir arkeolojisi çalışması. Bir medeniyet değiştirmesi sürecinde belki de kaçınılmaz olarak yakalandığımız hastalığın mitler ve yalanlar şeklindeki tezahürleri üzerine yeniden düşünme çabası. Avrupa’nın asırlık yalanlarına, gecikmiş bir karşı duruş belki.”

Kitabın genel amacına gelirsek; yazar, Batı merkezli düşünmemizi eleştiriyor. Herşeyi biz Avrupa üzerine, Avrupalı olmak üzere kurguluyoruz. Aydınlarımız bizim değerlerimizden utanıyor. Futbol taraftarlarımız “Avrupa, Avrupa duy sesimizi!” diye bağırıyor. Peki niye böyle? Avrupa ne, Avrupa kim, biz kimiz? Niye Batılı olmamız lazım, Batılı olmadan modern ve gelişmiş bir medeniyet kuramaz mıyız? Amaç Batılı olmak mıdır yoksa büyük her alanda gelişmiş bir uygarlık düzeyine ulaşmak mıdır? Amaçla aracı karıştırıyor muyuz?

Yukarıdaki soruları kitabın sunuşu ve ilk bir kaç bölümünü okuduktan sonra zihnimde oluştu. Ayrıca TVNET kanalının arşivinde Mustafa Armağan’ın konuk olduğu ve kitap üzerine söyleşi yapıldığı Akşama Doğru programını izledim. Kitap hakkında daha derli toplu analiz ve bilgilere oradan ulaşabilirsiniz. Bitirmeden önce sunuş kısmından son bir alıntı:

“İki tespit yapalım burda: Avrupa kendi tarihini merkeze alarak bir dünya tarihi yazdı, bir. Kendisi dışındaki dünya tarihini kendisinin rol oynayıp oynamadığına göre bir sıralamaya sokarak yeniden yazdı, iki.”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder