15 Haziran 2010

Okudukça: Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı (2)

Mustafa Armağan’ın Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı isimli kitabını okumaya devam ediyoruz. Bu yazıda Avrupa Bilmecesi isimli ilk bölümü inceleyeceğiz.
Bu bölümün temel tezleri benim anladığım kadarıyla şöyle sıralanabilir:

  •  Bizim algıladığımızın aksine tek bir Avrupa yok, birçok Avrupalar var.
Mesela bugün Aydınlanmanın doğduğu yüzyıllar olarak bildiğimiz 16.-18.yüzyıllar engizisyon mahkemelerinin en şiddetli eylemlerini gerçekleştirdiği yüzyıllardır.
  • Avrupa Medeniyetini sadece Hristiyan-Yahudi Medeniyeti’nin oluşturduğu yanlıştır.
En az onun kadar Rus-Slav ve İslam-Türk etkisi de vardır. Bugünkü Avrupa’yı bu üç temel unsur şekillendirmiştir.

  • Avrupa kıtası suni bir kıtadır.

Mustafa Armağan Avrupa ile pekçok özellik gösteren Hindistan’ın niye ayrı bir kıta sayılmadığını soruyor. Ayrıca İsrail ve İzlanda’nın Avrupa’da sayılıp Fas ve Lübnan gibi Avrupa topraklarına (!) birkaç km uzakta olan ülkelerin Avrupa’da sayılmamaları neye göre olmaktadır.

  • Zihinlerimize kazınan Avrupa hakiki Avrupa değil, çok başarılı bir imaj çalışmasıdır.
  • Herşeyi Avrupa merkezli zannetmek çok büyük bir yanılgıdır.

Örneğin Kolomb’un Amerika’yı keşfetmesi tam bir efsanedir. Çünkü pekçok tarihi kaynağa göre (burada kitap dışından da bazı kaynaklar verebiliriz; Gavin Menzies, Muhammed Hamidullah, vd.) Kolomb, Amerika’yı Vikingler, Araplar ve Çinliler’den sonra keşfeden 4. kişidir. Avrupa 1492’de Amerika’yı keşfettiğinde orayı Avrupa dışında bilenler çoktu yani, ama bize okullarda oraya ilk gidenler Avrupalılar olarak öğretiliyor. Üstelik Kolomb, Vasko de Gama ve Macellan gibi kâşifler(!) Hindistan ve Uzak Doğu’ya gittiklerinde; oralarda pek çok Arap, hatta kuzey Afrikalı müslüman tüccarlar ile karşılaşmışlar, onların yerel dilleri ve Avrupa dillerini bilmeleri sayesinde, onlar vasıtasıyla vardıkları yerlerle ilişkiler kurmuşlar (sayfa 51). Üstelik bu kâşiflerin, keşif meraklarının altında doğunun zenginliklerini ele geçirmek, hayalini kurdukları efsanevi Hristiyan krala ulaşmak ve ondan yardım istemek olduğunu biliyoruz.

Dahası bu kâşiflerin Güney Amerika’da nasıl bir yerli katliamı yaptığı da ortada. Bize okullarda okutulmayan çehresinin altında Kolomb’un tarhin gördüğü en zalim insanlardan biri olduğunu biliyoruz. Zaten köle icareti ve sömürgeler de bu yıllardan sonra başlamamış mıydı? Avrupa’nın şu andaki zenginliği ve medeniyeti maalesef yüzlerce yıldır süregelen sömürünün sonucu olduğunu kimse inkâr edemez zaten. Dünyanın her tarafındaki bütün sorunlu bölgeler bakınız; darbeler, savaşlar, içsavaşlar, çeteler, uyuşturucu ticareti, açlık, fakirlik… Avrupa ve Batı’nın parmağı olmayan herhangi bir tanesini bulabilir misiniz Kıbrıs’tan, Kafkaslara; Afganistan’dan, Güney Amerika’ya; Filistin’den, Afrika’ya?

Bir alıntıyla kapatıyoruz (Jack Goody, sayfa 44–45):

“(Jack Goody) burada kapitalizmin neden yalnız Avrupa’da ortaya çıktığı meselesini kurcalıyor ve bunu yine Avrupa’ya münhasır bir ütünlük olarak algılanmasındaki hatalara dikkat çekiyordu... Hümanizm mi dediniz? Mesela Çin filozofları Avrupalılardan çok daha güçlü hümanistlerdi. Şehirler Avrupa’da mı ortaya çıkmış dediniz? Peki, Ahmedabad ne güne duruyor? Bireycilik Batı’ya özel öyle mi? Peki kuzey Gana’daki Tallensi’de yaşayan kabilelerin gençleri nasıl oldu da diğer kabile üyelerinden böyle pervasızca farklılaşabildiler? Fabrika tarzı üretimin bile çin’den Avrupa’ya geldiğini iddia ediyordu yazarımız.”



 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder