28 Haziran 2010

Nesillerimiz ve Kahramanları

“Bugün en büyük talihsizliğimiz, kahramanlarımızın Türk ve Müslüman olmaktan çıkmalarıdır.”
                       Ahmet Kabaklı

Geçenlerde bir düğün vesilesiye bütün akrabalar ile buluşma imkanımız oldu. Gündüz hazırlık telaşı içindeki teyzelerimin torunlarına bakma vazifesi de bana düştü. 6 tane minik afacan...4 tanesi ilkokul birinci sınıf, iki tanesi de 2. Sınıfta okuyorlar. Müstakbel bir öğretmen olmama rağmen onları idare etmekte gerçekten çok zorlandım. Bulunduğumuz yerin altını üstüne getirdiler. Ama bir müddet sonra yaramazlıktan bıkkınlık gelmiş olacak ki tatlı tatlı oynamaya başladılar. İki saattir bağrışan, ağlaşan, yaramazlık eden bu sevimli afacanlar beni unuttular ve ben de oyunarını izlemeye başladım. Ne mi oynuyorlardı? ‘Süper kahramancılık’ oynuyorlardı. Birisi Örümcek Adam olmuş, birisi Demir Adam; kalanları onların yardımcıları rolünde. Hoplayıp zıplayıp duruyorlar. İki grup sanal bir savaşın içinde. Eve sığamadılar, bahçede devam etti savaşları. Örümcek adamlar garip sesler çıkardıktan sonra bileklerinden benim göremediğim ağlar yolluyor, Demir Adam’ın yolunu tıkıyor, Demir Adam bilmem hangi silahı ile ona engel oluyor, derken Örümcek Adam’ın bir avanesi devreye soktuğu silahıyla Demir Adam’ın kalkanını etkisiz hale getiriyor...

İçimden yazık bu çocuklara dedim. Çocuklarımızın kahramanları artık sadece futbolcular, popçular değil aynı zamanda Amerikan ve Japon kültürüne ait olağanüstü kahramanlar olmuş durumda. Bu yıllardır böyleydi gerçi ama ben hakkalyakîn olarak ancak şimdi idrak ediyordum. O çocukları öyle görünce bir çocuğun nasıl olup da kendini Pikaçu gibi olacağını zannederek binanın tepesinden atlayabileceğini, ya da Polat Alemdar’a özenip arkadaşlarına bıçak çekebileceğini kavradım.

Derken Ahmet Kabaklı’nın yukarıdaki sözünü anımsadım. Artık ‘nesillerimiz bizim milli ve manevi dinamiklerimizden yoksun yetişiyor’ feryadı (bu yeni bir hadise değil tabii ki, Texas-Tommiks ya da en azından TV’nin icadından beri böyle) nın yanına; ‘kahramanları kendisini şiddete eğilimli ve gerçek hayattan koparıp psikolojik bunalımlara sevkediyor’ yakarışı da eklenmiş oldu.

Çocuklarımız zekalarının açıldığı en kritik yaş döneminde böyle bir bombardımana uğratılmaktan başka, okula başlayınca da milli ve manevi ‘kahraman’larımızı da yalan yanlış, eksik ya da hamasî duygular içerisinde öğreniyorlar. Kendilerine bir rol modeli olarak alacak kimse bulamıyorlar. Çünkü bilmiyorlar, tanımıyorlar sahabeyi, Fatihleri, Yunus Emreleri, Mevlanaları... Azıcık bilenler de onları geçmişte yaşamış masal kahramanları olarak görüp, hiçbir zaman onlar gibi olamayacağını düşünüyorlar. İdealden, mefkûreden yoksun olarak yetişiyorlar. Çünkü ‘milli eğitimimiz’ her sabah papağan gibi onlara ant içmeyi tekrar ettirse de; onlar değil hedeflerinin ne olduğunu, hedeflerinin olup olmaması gerektiğini bile bilmiyorlar.

Yazımızı Necip Fazıl Kısakürek’ten bir alıntı ile bitiriyoruz. Üstad Necip Fazıl Kısakürek vakt-i zamanında (benden 80 yıl önce) aynı dertle muzdarip:

"Dünya kadar gelen şartlar, ayak ucumuzda yeni bir nesil protoplazması hazırladı. Bugünkü (3 Nisan 1939) lise çocuğunun temsile başladığı bu protoplazma, bir iki sinema artistinden başka kahraman tanımayan, futboldan gayrı herhangi bir hadiseyi mefkûreleştiremeyen, evinde ve mektebinde hiçbir telâkki ve ahlak murakabesi yaşamayan;

Bilmeyen, duymayan, düşünmeyen;

Düne, bugüne ve yarına bağlı olmayan;

Bütün hayvani ilcalarıyla baş başa;

Yeni bir adam tohumu...

Bu tohum kök salar ve nesilleşirse dava kazanılmış değil, kökünden kaybedilmiş olacaktır."   (Kaynak:Mehmet Doğan, Yeni Şafak, 6 Haziran 2010)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder