20 Mayıs 2010

Okudukça: Pastoral Senfoni

Bu hafta 1948 Nobel Ödülü sahibi Andre Gide’nin Pastoral Senfoni isimli eserini okudum. Fransız yazarın Beethoven’in bir senfonisinden esinlenerek yazdığı Pastoral Senfoni kendisinin en ünlü ve en önemli yapıtlarındandır. Taraf yazarı Pakize Barışta’nın (01.02.2009/Taraf) söylediğine göre, günlük şeklinde yazılmış bu 95 sayfalık kısa kitap, müellifin kendi hayat hikayesinden derin izler taşıyormuş.

Fransa’da taşrada papazlık yapan kahramanımız, birgün kör bir kızla tanışır. Kız acınacak haldedir.Çünkü dağ başında bir kulübede ömrünün ilk 16 yılını hiç dışarı çıkmadan; sağır ve dilsiz bir koca ninenin yanında geçirmiştir. Konuşamamaktadır.Dış dünyayı da bilmemektedir. Ömrü karanlık ve soğuk kulübede oturup yemek yemekle geçer. İşte kahramanımız olan peder (Fransızcada papaza/pedere, pastör[pasteur] denilirmiş, kitabın adında böyle bir gönderme de mevcut yani), çaresiz kızı yanına alır. Zaten bir sürü çocuğa bakan karısı bu olayı hoş karşılamaz. Ama çaresiz kabul eder.

Zaman ilerledikçe papaz kıza konuşmayı öğretmeyi başarır. Ama ona dış dünyayı nasıl tasvir edecektir? Kız ve papaz çok temiz kalplidirler. Kız pekçok şeyi hızla öğrenir. Dünyayı neşe ve coşku dolu bir yer olarak algılar.Papaz mutludur.

Lakin kız ve papaz birbirlerine aşık olmuşlardır. Papaz bu günah sevgiyi kendisine yakıştıramaz. Karısı ile araları iyice bozulur. Gertrude uzaktan uzağa bu mutsuzluğa sebebin kendisi olduğunu farkeder.

İşin ilginç yanı henüz daha aşık olduğunun farkına varamayan temiz kalpli papazımız –ki başta karısı amelie ve Gertrude bunun farkındadırlar- oğlunun kıza aşık olduğunu görünce yıkılır, onu güç bela bu aşktan geri döndürür. Bu arada oğlu ile araları açılır. Zira papa inancını sorgular hale gelmiş ve bu hususta oğlu ile derin tartışmalara girmiştir. Pakize Barışta’ya göre Gide kendi iç dünyasında da bu krizleri yaşamış ve Katoliklik ile Protestanlık arasında karmaşaya düşmüştür.

Kıza olan aşkını anladığında, karısına yaşattığı mutsuzluğu da kavrar ve kızı başka bir yere yollar. Ama ondan vazgeçemez...

Kitap pekçok orijinal temalar işliyor. Bir din görevlisi, vazifesini yaparken kendini farklı duygular içinde buluyor, bunun yanlışlığını biliyor ve acı çekiyor. Kitabı okurken dinimizdeki namahrem kavramı aklıma geldi. İslamiyet bir erkeğin mahremi olmayan bir kadınla aynı ortamda yalnız kalmalarına müsaade etmez. Çünkü insan bu imtihan dünyasında zaaflarla yaratılmıştır ve şeytan insan ruhundaki bu zaafların açtığı deliklerden girip çıkarak insanı saptırmayı kendine vazife bilmektedir. Papaz temiz kalpli biridir, yanlış birşey de yapmıyor ama sonuçta aşık oluyor, ve ailesine hayatı zindan ediyor. Kendisi de bunun yanlışlığını biliyor ama bu duygulara kapıldıktan sonra onları unutsa bile artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır (buradan “benim kalbim temiz” diyenlere selamlarımı sunarım). Ayrıca bu duygular ona inancını da sorgulatacak ve büyük ruhi acılar yaşamasına neden olacaktır. (inancın sorgulanması güzel birşey, taklidi-tahkiki iman meselesi çok önemli, ama burda peder duyguları ile inancı arasında çatışma yaşıyor demek istiyorum)

Kitap çok derin aslında. Ben sınırlı seviyem ile çok derinlerine inemesem de pekçok gönderme ve imayı uzaktan uzağa farkettim gibi geliyor bana.Kimisini tam çözemedim, kimilerini ise hiç farketmemişimdir muhtemelen. Eserin yazarın en ünlü eseri olması boşuna değil. Benim buradaki değerlendirmem sadece tanıtım amaçlı, herkesin okuması lazım gelen bir klasik bu kitap.

Kitap üzerinde fazla düşünmek istemiyorum zira okuduğum kitabı (Oda Yayınları 1989 basım) çeviren Sevim Raşa bence oldukça başarısız. Pekçok yerde üzünç, duyunç, eytişim gibi uydurmaca diline ait ve bana Eski Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in çok sık kullandığı ve hala anlamını bilmediğim gönenç kelimesini hatırlatan ilginç kelimeler kullanmış. Bunlar İncil ayetlerinin çok sık kullanıldığı yelerde insanı iyice sıkıyor çünkü anlamıyorum. Eytişim ne demek? Üzünç de neyin nesi?

Son olarak şunu da ekleyelim.Yukarıda kitabın konusunun yazarın hayatından derin izler taşıdığını söylemiştik. Kitabın başındaki yazar hakkında bilgi verilen kısımda yazarın 17 yaşındaki çok dindar bir kız olan yeğeniyle evleniği yazılı. Ayrıca kurulu düzenin kurallarına, yerleşik düzenin değer yargılarına karşı çıktığı aktarılıyor.

Bu kitabı okuyun. Çok önemli bir çağdaş klasik. Ama iyi bir çevir olmasına da dikkat edin. Piyasada Timaş’ın ve L&M'nin basımı var en son galiba. Pakize Hanım da Timaş'ın çevirisini başarılı bulmuş. Zaten benim okuduğumu (Oda Yayınları) sahaf ve kütüphaneler dışında zor bulursunuz, vesselam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder