16 Mayıs 2010

Barton Fink ve Coen Kardeşler Filmleri Üzerine

Ne var bu Coen kardeşlerde bilmiyorum. Dün yine oturdum bir filmlerini [Barton Fink(1991)]daha seyrettim. Adamların acayip şöhretleri var. Kendilerine has bir tarzları var, ne olduğunu anlayamadığım, bana ‘amma saçma bir film’ dedirten, lakin sonuna kadar izleyebildiğim filmlerden oluşan bir tarz. Galiba kara film diye buna diyorlar. Komedi, drama ve saçmalıklar bir arada...Neyse anlamadığım konulara fazla dalmayayım.

Daha önce de A Serious Man hakkında yazmıştım. Orada, İhtiyarlara Yer Yok ve Orada Olmayan Adam’ı izlediğimi söylemiştim. Wikipedia’da Coen Kardeşler sayfasını açtığımda aslında izlediğim iki filmleri daha olduğunu farkettim: O Brother Where Art Thou?(Nerdesin Be Birader) ve Burn After Reading. Bu iki film gerçekten kara mizah içeren güzel filmlerdi. Ama yine aynı yere geliyorum, herhalde bunu özellikle yapıyorlar, her filmde şunu düşünüyor insan: ‘Bu karakter burada niye böyle yapıyor, böyle yapması çok saçma, kimse burada böyle davranmaz’. Ve tabii ki abartılı ayrıntılar. A Serious Man’de adamın üzerine öyle gidiliyor ki, sanki kainat ona işkence etmek için birleşmiş ama o gıkını çıkarmıyor. Barton Fink’te de sesler üzerine yoğunlaşılmış. Filmde ağlama, gülme ve kusma sesleri çok fazla yer alıyor. Otelin duvar kağıtları sıcaktan eriyen tutkaldan kurtulup kalkıyor ve biz onun sesini işitiyoruz, daktilo tuşunun sesleri ise film boyunca bir şekilde hep arka planda.

Son olarak bana göre Coen Kardeşler filmlerinin baskın özelliklerinden belki de en birincisi; sonu olmayan film. Evet hikaye başlıyor, olaylar gelişiyor, gelişiyor ve şimdi ne olacak derken, iyi de burda ne oldu şimdi, niye böyle oldu ki?’ deyip kayboluyorsunuz. Finalimsi birşeyler beklerken bambaşka şeyler oluyor. Kafanız karışıyor, anlamaya çalışırken bakıyorsunuz, film bitmiş. Orada Olmayan Adam ve A Serious Man böyleydi.

Barton Fink’e gelince, öncelikle 1991 Altın Palmiye Ödülü’nü kazandığını söyleyelim. Olaylar 1941’de geçiyor. Son yazdığı tiyatro oyunuyla kariyerinin zirvesine uzanan Barton Fink, sinema endüstrisinden aldığı yüksek maaş önerisini geri çeviremeyip Los Angeles’a taşınır. Kaldığı garip otelde bir türlü işine yoğunlaşamaz ve kendisinden beklenen senaryoyu üretemez. Yan dairedeki iyi kalpli sigortacı komşusu ona iyi bir arkadaş olur. Tanıştığı ayyaş yazarın sekreteri ile gönül ilişkisi kurar. Başına ilginç olaylar gelir, yan dairedeki komşusu bambaşka bir kişiliktir ve ona yalan söylemiştir. Olaylar tersine dönmüştür ama işlerin ters gitmesi ve yaşadığı şoklar ona aradığı ilhamı sunar. Eseri bir gecede yazar.

Aynı A Serious Man’deki gibi olaylar filmin kahramanı açısından son derece bunaltıcı ilerliyor. Adama acıyorsunuz. Ama birden olaylar düzelmeye başlıyor. Tam evet olacak galiba derken Coen kardeşler yine aynı şeyi yapıyorlar. Fink’e hayran olan ve bir ara ayağının altını dahi öpen şirket patronu senaryoyu beğenmeyip Fink’i azarlıyor ve kovmaktan beter ediyor. Üstelik Fink hala hayatının eserini yazdığını düşünmekte. Günlerce otel odasında baktığı resim sahilde gerçek olarak karşısına çıkıyor. Film anlamsız ve karışık bir şekilde sona eriyor.

Sinema büyülü bir dünya. Son 6-7 aydır kendimi bu dünyanın içinde bulmaya başladım. Daha önce de film seyrederdim ama son aylarda değişik bir hal aldı. Artık benim izleyip de sevdiğim filmler arkadaşlarıma sıkıcı gelmeye başladı. Ayrıca artık seri izlemelere kaymaya başladım. Mesela bir oyuncunun bir performansını beğenince peşpeşe başka filmlerine kaymaya başladım. George Clooney ve Sean Penn’in ikişer üçer filmlerini yakın aralıklarla seyrettim. Coen filmlerine olan ilgim de bunun gibi. Değişik filmlerini izleyip filmografilerini keşfetmek, filmler arasında bağlntılar kurma hoşuma gidiyor sanki. O yüzden bu blogdaki yazılar entellektüel açıdan hiçbir değer ifade etmese de yazmaya devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder