24 Mayıs 2010

Dünya Kupası Hatıralarım 1 : Varsa Yoksa 98

Bir Dünya Kupası daha yaklaşıyor. Futbolun bu en görkemli sahnesinde yine yokuz. Hayıflanmamak elde değil, hele bu son Çek Cumhuriyeti maçından sonra. Yapacak birşey yok. Yine başkalarını izeyeceğiz.

Bu yazıda Dünya Kupaları’na dair hatıralarımı ve bu kupa hakkındaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Dünya Kupaları denince kişisel hafızam Fransa 98 ile başlıyor. Amerika 94 oynanırken daha on yaşında bile değildim. Hayal meyal hatırladığım tek şey çok hoşuma giden Lentini, Albertini, Maldini, Donadoni gibi kafiyeli İtalyan isimleri.

Futbolu sıcak bir şekilde takip etmeye başladığım ilk yıllar 97 ve 98’di. Henüz ‘Ortaokul Hazırlık’ sınıfındaydım ve her Salı Fanatik veya Fotomaç alır, ligimiz ve Avrupa ligleri hakkındaki değerlendirmeleri okurdum.

Okulun son günlerinde bir Salı günü aldığım Fotomaç beni çok etkiledi. 4 sayfalık bir kupa tanıtımı hazırlamışlardı. İlk sayfada Dünya Kupaları hakkında genel bilgiler, iki ve üçte takımların kadroları ve tanıtımları, son sayfada da stad ve fikstürler yer alıyordu. Bu 4 sayfayı o yaz belki yüz defa okudum ve adeta ezberledim. Şimdi hafızamı zorlasam her gruptaki takımları sayar; Brezilya, Hollanda ve Fransa gibi bazı takımların 98 kadrolarını tam olarak yazabilirim. O zamanlar neden bu kadar ilgi duyuyordum bilmiyorum. Mesela Dünya Kupaları istatistiklerini de çok sağlam bilirim, hangi kupa neredeydi, kim şampiyon oldu hafızamda hala. Bir kupada 13 gol atan Fontaine’i, o zamana kadarki gol kralı Gerd Müller’i (şimdi Ronaldo oldu), kupalar tarihinin 400. golünü atan bizim Lefter’i, unutamam.

Neyse 98’e gelindiğinde tüm dünyada şimdiki Messi’ye bedel bir Ronaldo çılgınlığı vardı. Son iki seneye damga vurmuş bu oyuncu ve son şampiyon Brezilya’nın ne yapacağı merakla bekleniyordu. Arjantin, Hollanda ve İtalya diğer favorilerdi. Fransa’ya ev sahibi olduğu için, Almanya’ya da son Avrupa şampiyonu olduğu için şans tanınıyordu.

O tarihlerden beri her büyük turnuvada tuttuğum 3 takım vardır: İspanya, Arjantin ve Hollanda. Bunlardan sadece İspanya 2008’de yüzümü güldürdü. Nedense Almanya ve Fransa’yı da sevmem. Ama 98’de NTV’nin Avrupa’dan Futbol kuşağından tanıyıp sevdiğim ve yeni yeni kadroya girmeye başlayan Trezeguet ve Henry’den dolayı Fransa’yı da tutardım. Arsenalli Petit favori oyuncularımdandı.

Neticede Fransa çok iyi bir performansla şampiyon oldu. Tüm kadro Avrupa’nın dev klüplerine dağılıp başarılı olacaktı. Çok iyi bir jenerasyondu ve Zidane efsane kahramana dönüştü. Zidane’ın Cezayir asıllı Zeyneddin Zeydan olduğunu o yaşlarda biliyordum. Ve kibirli Fransızların yarısından fazlası zenci bir kadroyla şampiyon olmaları bana ironik geliyor, adamlar hala Afrikalıları bir şekilde sömürüyorlar diye düşünüyordum. Üzüldüğüm husus Hollanda’nın yarı finali ve 3.lük maçlarını kaybetmesi, Ronaldo’nun sadece 4 golde kalmasıydı. Favori golcülerim İtalyan Vieri, Arjantinli Batistuta ve Şilili Salas başarılı olmuşlardı ama hepsi 6 gol atan Hırvat Suker’in gerisinde kaldılar.

Bergkamp’ın Arjantin’e attığı muhteşem gol, İran’ın ABD’yi eze eze yenmesi, Faslı Bassir’in gözyaşları, İspanya’nın Nijerya’ya 3-2 yenilmesi, Hırvatların Almanları elemesi, müstakbel Galatasaraylı Taffarel’in kurtardığı penaltılar diğer unutamadıklarım. Fransa 98 deyince bir de Ricky Martin’in şarkısı hatıra geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder