22 Ekim 2010

Sinema: Les Choristes (Koro)


Koro 2004 yapımı bir Fransız filmi. İlk defa üniversitede bir eğitim dersinde görmüştüm. Şehir dışında faaliyet gösteren yatılı bir okula atanan bir müzik öğretmeninin yaşadıklarının anlatıldığı film; bir insanın çok şeyler değiştirebileceğine dair eğitim konulu filmlere yeni bir katkı olarak görülebilir. Freedom Writers(1999), To Sir With Love (1967) gibi çok etkilendiğim başarılı örneklerden sonra bu filmi de oldukça beğendim. Öğretmenlik hayatımın bu ilk günlerinde yeniden izlemeye karar verdim.

Bu tarz filmlerde genelde (en azından bu üç filmde) aşırı ‘kopuk’ diyebileceğimiz; öğretmene hemen hiçbir saygı duymayan, onları alaya alıp maskara yapan, zıvanadan çıkmış diyebileceğimiz öğrencilerden oluşan sınıf ortamları oluyor.

Koro’da da ilk dikkatimizi çeken böyle bir sınıf var. Filmin okulla alakalı daha ilk sahnesinde çocukların okul çalışanlarına uyguladıkları terörle karşılaşıyoruz. Filmin ana karakteri olan ve okula yeni atanan müzik öğretmeni Clement Mathieu okula girdiği andan itibaren şirazeden çıkmış çocuklarla karşılaşır. (Okul tek sınıftan oluşmaktadır.) Okulun müdürü ise son derece sert bir idarecidir ve bir an önce daha iyi bir vazifeye atanma amacındadır. 1949 yılıdır ve öğrenciler arasında pek çok yetim ve öksüz de vardır. Buna rağmen müdür etki-tepki dediği, öğrencilerin en ufak yaramazlığını çok sert bir şekilde cezalandırıldığı bir metot geliştirmiş ve okulu hapishaneye çevirmiştir.

Müzik öğretmenimiz ise çocukların yoğun heyecanını ve yeteneklerini kendilerini ifade edebilecekleri bir alana kanalize etmeye niyet eder ve idarenin karşı çıkmasına ve filmin sonunda olaylar kendisinin aleyhine gelişecek olmasına rağmen bunu başarır. Yaptığı iş bir koro kurmaktır. Kurduğu koro başarılı olur ve daha önce hiçbir hocayı sevmeyen öğrencileri kendisine bağlar. Bir ay kamu hizmetine(!) çarptırılan bir öğrencideki yeteneği keşfeder ve ileride büyük bir müzisyen doğmasına vesile olur.

Eğitim sistemimize uzun yılardır hâkim olan ve 2005’teki müfredat değişikliğinden sonra biraz zayıflasa da hâlâ gücünü koruyan ezberci eğitim sistemi her öğrenciye aynı tip eğitimi sunmakta ve her öğrenciyi birbirinin aynı kabul etmekte. Ama herkesin bildiği gibi her insan farklı bir âlem ve zekâsı da farklı şekilde çalışıyor. Gardner’in meşhur ‘Çoklu Zekâ’ Teorisi bizi oldukça şaşırttı. Bu teoriye göre müziksel, matematiksel, kinestetik, sosyal..vs pek çok zeka tipi var. Yani sayısal yetenekleri zayıf olan öğrenciler aslında geri zekâlı değil. Önemli olan her öğrenciyi kendi yetenekleri doğrultusunda yönlendirebilmek. Bunun için oldukça esnek bir eğitim sistemine ve eğitimci kadroya ihtiyaç var. Filmde öğretmen sınıfın en problemli öğrencilerinden birindeki yeteneği keşfedip ona büyük müzisyen olmanın kapılarını açıyor.

Filmin senaryosu yoğun idealizm duyguları içeriyor. Neredeyse imkânsız denebilecek bir ortama kendi boyasını çalıp orayı adeta fethediyor öğretmen. Aslında bir kişi olmanın bile bazen yetebileceği, bir kişinin pek çok şeyi değiştirebileceği anlatılıyor. Mesleğimin ilk yılında bu bana gerçekçi görünse de ileriki yıllarda heyecanımı kaybeder miyim diye şüpheye düşmeden de edemiyorum.

Filmde pek çok klişe de mevcut. Neredeyse her filmde olan bir cenaze sahnesi var mesela. Herkes siyahlar içinde ve Cem Yılmaz’ın alay ettiği siyah gözlükleri takmış. Ve yağmur yağıyor. Mezarın yanındaki az bir kalabalığın tamamı siyah şemsiyelerini açmış.

Koro eğlenceli ve etkileyici bir drama. Normal her öğretmenin hissedeceği gibi çocukların aslında ne kadar temiz, saf ve sevilmeyi hak ettiklerini bir kez daha öğretiyor insana. Oldukça da güzel müzikler içeriyor. Müzikler o kadar güzel ki filmin önüne bile geçiyor. Morhonge’un sesini unutamayacağım uzun bir süre.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder