14 Ekim 2010

Risale-i Nur Müellifi ve Şefkat

Metin Karabaşoğlu’nun Peygamberin Kardeşleri isimli kitabından bir alıntı daha yapıyoruz:

“Zaman içinde beni Kuran’ı okumaya ve Kuranla düşünmeye yönelten risale müellifinin, hayat ve ölüme dair yaklaşımı, onu ilk tanıdığım zamandan itibaren çarpıcı gelmişti bana. En başta, eski hayatından anladığım kadarıyla aslen celâlli bir insan olduğu halde bir şefkat kahramanına dönüşebilmesi… Üstelik yalnız aynı dinden insanlara değil, her insana; dahası, yalnız insanlara değil, bütün mahlûkata yönelen bir şefkat. Baharda uçuşan kelebeklerin ölümünden, papatyaların solup gitmesinden müteessir olan, solup giden otlar için gözyaşı dökebilen bir şefkat.”

Yazarı etkileyen, Üstat Bediüzzaman Hazretlerinin şefkat duygusu beni de çok etkiler. Zira ben de bir çiçeği ya da yaprağı koparan bir insanın o çiçeğin ya da yaprağın yaptığı Rabbini zikretme ibadetini kestiğini ilk Risalelerde okudum ve de çok etkilendim. Köyde yetişen bir insan olarak çayırla çimenle çok hemhal olmuşumdur. Çimenlerin üzerinde oturup muhabbet ederken her insan gibi ben de bir otu koparıp elimde oynamışımdır zaman zaman. Her canlının Allah’ı zikrettiğini öğrendikten sonra değil sineğe, böceğe; otlara karşı bile daha hassas davranmaya başlamıştım. Elbette benim bu halim Üstadla tanıştıktan sonra cezaevinde tahtakurularını bile öldüremez hale gelen azılı katillerin yaşadığı değişimin hafif bir versiyonuydu.

Üstad bu şefkat duygusunda elbette Müslüman olmadan evvel birer azılı katil olan bazı Sahabelerin Müslüman olduktan sonra böcekleri ezmemek için ayaklarına zil takar hale gelmelerine vesile olan Efendimizin arkasından gidiyordu. O da Efendisi gibi bir şefkat kahramanıydı. Şefkatin aşktan çok daha keskin olduğunu, dolayısıyla şefkat kahramanları dediği annelere karşı gerçek manada sevgi duymayı da ilk o öğretti bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder