5 Ekim 2010

Prof. Dr. Kemal Karpat’ın Roman Hakkında Değerlendirmeleri


Ünlü tarihçi Profesör Kemal Karpat Hoca bir süre önce “Edebiyat ve Toplum” isimli bir kitap yazmıştı. Bu kitapta ülkemizin yakın tarihine bakışını, ülkemizin edebiyat tarihi üzerinden anlatıyor. Bu kitapta roman sanatı hakkındaki düşüncelerini uzun uzun açıklıyor. Ben kitabı okumadım. Ancak kitaba Selim İleri ve Fatma Karabıyık Barbarosoğlu başta olmak üzere pek çok edebiyatçının eleştirilerine cevap niteliğinde 25 ve 26 Eylül’de Zaman Gazetesi’nde bir cevap yazdı Sayın Karpat. Bu cevapta yazarın Türk romanı hakkındaki oldukça değerli görüşleri yer aldı:
*
“Memleket keşfetmek demek bir yerde taşra insanını tanımak, onu olduğu gibi göstermek demektir. Kanımca Anadolu insanının gerçekçi portrelerini çizmek gayretini gösterenlerin arasında Memduh Şevket Esendal'ın (1883-1952) önemli yeri vardır. CHP'nin en yüksek mevkiine çıkmış, sefirlik yapmış Esendal, toplumu ve değişen insanı ele almak yolunu aramıştır. Fransız ve Rus yazarlarından etkilenerek Miras, Ayaşlı ve Kiracıları (1934) ve bilhassa küçük hikâyelerinde hem eski, hem çağdaş insanların yaşayışlarını gerçekçi bir dille anlatmıştır. Ama Esendal bugün hemen hemen unutulmuş gibidir. Kanımca o, Türk romanına götürecek önemli adımları atmıştır, çünkü küçük çapta da olsa Esendal bir toplumun temel kültürünü, karakterini, temel sorunlarını, çağdaş beklentilerini günlük hayatını esas tutarak belirtmiştir.”
*
“Romanın ana karakteri sahifelerinin veya kahramanlarının sayısı değil, önemli olan belirli bir toplumun aynası olması ve ruhunu ifade etmesidir. Roman yazarının hem geniş bilgi sahibi olması, hem de toplumunun bütününe hâkim olan kültürü, ruhu paylaşması beklenir. Bir toplum çeşitli kesimlerden oluşabilir -hatta birbirine karşı olan bölümlere sahip olabilir ama sınıf, çıkar, etnik farkların doğurduğu ayrılıklara rağmen, toplumları bir arada tutan ve dayanışma yaratan bir iç kimlik, tarihten, dinden, kültürden kaynaklanan ortak bir ruh-maneviyat vardır. Böyle bir roman yazmak için Fethi Naci'nin belirttiği gibi yazarın köklü sosyal, ekonomik vs. araştırmalar yapıp değişik bilgilere sahip olması gerek.”
*
“Ben 1950-60'lara kadar roman adı altında yayınlanan binlerce eserde toplumu bütünü ile yani gerçek maddi ve manevi yönleriyle görmediğim için bunlara tam roman diyemiyorum. Şeklen Batı'yı model almak yeterli değildir. Form (şekil) ve fontun (esas, içerik) beraber olması gerek. Belki Esendal, Hisar ve Kısakürek tek bir vücut olarak birleşebilselerdi benim beklediğim tarzda bir roman yazabilirlerdi. Ama hepsinde büyük sanat kabiliyetleri vardı ve birer değerdirler. Roman ilhamdan, duygudan ziyade, bilgiye ve bilhassa çalışmaya dayanır. ABD'nin ileri gelen yazarlarından Jonathan Franzen, Freedom (Hürriyet) 2010 romanını dokuz senede yazmıştır.”
*
“Ben Türk romanının Türk insanının ve toplumunun kendi özelliklerini kalıcı bir şekilde anlatmasını istiyorum. Bu romanın herhangi bir tarihte hem insanımız hem de başka ülke insanları tarafından zevkle okunmasını istiyorum. Bir örnek vereyim. Amerikan romanının Mark Twain'in Huckleberry Finn'in Maceraları ile (1872) başladığını ileri sürenler çoktur. Onun bu eseri ve diğer kitapları birçok ülkede okunmaktadır. Twain, Amerika'nın Mississippi Nehri civarında yaşayan insanların, Amerikan insanının, renkli hayatını gerçekçi bir şekilde anlatarak hem Amerikan hem de dünyanın her yerinde yaşayan insanların hayatını anlatmıştır ve bu Amerikan insanını bütün dünya ile paylaşmıştır. Twain'in New York'ta yaşadığı ev müze olacağına 1954'te yıkıldığı zaman bu olayı en sert tenkit eden Moskova'nın Pravda gazetesi olmuştur çünkü Rusya insan olarak Twain'i kendisinden sayar. Türk romancısını, Türk insanını bütün boyutlarıyla anlatarak hem Türklere hem başka ülke insanlarına sevdirmesini beklemek fazla bir şey değildir. Tolstoy, Çehov, Balzac, Schiller, Tagore ve daha birçok yazarın yapıtları halen zevkle okunmaktadır çünkü onlar kendi ülke insanlarının toplumlarının, kültürlerinin kalıcı taraflarını dünyaya mal etmeyi başarmışlardır. Türk romanı için aynı şeyi acaba söyleyebilir miyiz? Evet, kalıcı romanın yazılması için yarınından emin, dili, kültürü bütünleşmiş, kendi "milli" karakterini açık belirlemiş, hürriyet içinde yaşayan, oturmuş bir topluma ihtiyaç vardır.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder