29 Eylül 2010

Okudukça: Çavdar Tarlasında Çocuklar


Çavdar Tarlasında Çocuklar; Amerikalı yazar Jerome David Salinger’in en ünlü eseri. 1951’de yazılan kitap, son yüzyılın en önemli romanlarından biri ve artık klasikler arasında gösteriliyor.

Salinger’in adını birkaç sene önce Kitapzamanı’nda yazarların sıra dışı özelliklerinin anlatıldığı bir dosyayı incelerken tanımıştım. Orada yazarın bu romanı ile meşhur olduğu ve Amerika ve dünya çapında bu eseriyle büyük ilgi gördüğü anlatılıyordu. Dosya konusu olarak da J.D. Salinger’in tek başına bir çiftlikte yaşadığı ve kimseyi kabul etmediği anlatılıyordu. O gün bugündür bu kitabı okunacak kitaplar listeme almıştım.

Eserde umduğumu bulamadım ama kitap oldukça önemli olmalıydı çünkü bozuk diline ve aykırı duruşuna rağmen Amerika’da okullarda okutuluyormuş. Zaten böyle aykırı eserlerin ilgi gördüğü ve başarılı olduğu çoktur. Hayatın ve olayların akışına kapılmadan yapılan analizler diğerlerine göre aykırı olacaktır elbette. Üstelik bu aykırılıklar olmadan da sıradanlığın dışına çıkabilmek mümkün değildir. Hemen her büyük besteci, sanatkâr veya ressamın hayatı büyük bunalımlar, buhranlar ve aykırılıklarla doludur. Burada da yazar asi bir gencin ağzından isyanını dobra dobra ortaya döküyor. Haliyle kitabın kahramanı Holden bir türlü kimseyle anlaşamıyor.

Kitabı okurken hep bu yazılanlar mutlaka yazarın kendi başından geçmiş olmalı diye düşündüm. Bu böyle midir, bilemiyorum. Ancak hiç kimse böyle duyguları kendisi yaşamadan bu şekilde anlatamaz. Ocak 2010’da ölene kadar yaklaşık 35 senedir kimseye röportaj vermemesi, asi ve toplumla anlaşamayan ruh haliyle Holden’ın aslında Salinger olduğunu düşündürtüyor bana da pek çokları gibi.

Kitapta olaylar Holden’ın okuduğu okuldan atılışından itibaren 4-5 günlük bir sürede geçiyor. Bu süreçte çevresindeki insanların samimiyetsiz ve ikiyüzlü davranışlarına bir türlü katlanamayan 16 yaşındaki Holden Caulfield’ın yaşadığı serseri hayat anlatılıyor. Zengin bir aileden gelen Holden, tam bir serseridir ve 4. kez okuldan kovulmuştur. Hayat ve kişiler hakkındaki görüşleri çok serttir ve en ufak laubali, riyakârane davranışlardan nefret etmektedir. Tiyatro sanatçısının yapmacıklığından, piyano çalan Ernie’nin şöhret düşkünlüğüne her şey ona ters gelmektedir. Yaşlı bir ihtiyarın inatçılığı ve hiçbir şeyi beğenmemesi vardır sanki onda. Ama aslında o olaylara herkesin baktığından farklı bakmaktadır. Hz. İsa’yı sevip, havarilerinden nefret ederken, taksiciye Central Park’taki göl donunca ördeklere ne olduğunu sorarken, sevdiği kızla çıkan oda arkadaşının kızın dama taşlarını arkaya dizmesiyle ilgilenmemesine gıcık olurken bu farklı bakışı görüyoruz.

O toplumun yapısını beğenmemektedir. Ona göre herkes çok sıradan bir hayat yaşamakta ve yapmacık tavırlar içinde hayatları rol yaparak geçmektedir.Kitabı okurken aklıma yanılmıyorsam Goethe’ye ait olan şu söz geldi:

“Yol kalabalıkların yönü değil, hakikatin istikametidir. Sen ona yönel ve kalabalıkları da döndür.”
Ancak Holden bir dava adamı da değil. Zaten yaşı 16 ama bu karakterin Salinger’in kendisi olduğunu da düşünürsek, o bunlara isyan etmekle birlikte aynı zamanda çok da ciddiye alıyor denemez. Daha doğrusu bunları eleştirirken kendisi ortaya pek bir şey koymuyor. Çareyi serkeşlikte ve kafayı bulmakta arıyor. Zorluklara katlanmak değil, kaçıp uzaklaşmak, başka bir hayata başlamak istiyor. Kitaba adını veren çavdar tarlasının kenarından düşen çocukları kurtarma projesini uygulama adına bir şey yapmıyor. İkiyüzlülükleri, sahtekarlıkları, gösteriş meraklılarını çok güzel analiz ediyor, ortaya döküyor ve isyan ediyor. Lakin bir ideali olmadığı için bu isyan ona yalnızlık, kimse tarafından anlaşılamama ve bunalım getiriyor. Zaten oldukça da zayıf. Her kavgada dayak yiyor, otelde parasını kolayca kaptırıyor.

Öte yandan kız kardeşi Phoebe’ye karşı ise oldukça sevgi dolu ve ona enteresan bir şefkatle yaklaşıyor Holden. Tam yalnızlık ve mutsuzluğunun ortasındayken bile ona hediye alıyor, ona kocaman bir insan gibi saygı gösteriyor.

Yukarıda kitaptan umduğumu bulamadım demiştim. Ben tabii ki beğenip beğenmeme makamında değilim. Ancak kitabın dili çok bozuk. YKY çeviri yaparken film çevirilerinden aşina olduğumuz lanet olsun ve kahretsin gibi kelimeleri çok fazla kullanmış. Bu bir bakıma iyi, küfürlü ifadeler okumuyorsunuz, ama öte yandan bir noktadan sonra sıkıcı olmaya başlıyor.

Kitabın 23. Sayfasında Holden’in ağzından Salinger şöyle diyor:

Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir. Ama öylesi pek bulunmuyor.
Açıkçası kitabı okurken veya bitirdikten sonra bu tarz bir his oluşmadı içimde. Salinger ya da anti kahramanı Holden Caulfield çok da aranıp konuşulacak tiplere benzemiyor. Yine de bu kitap insana değişik yönlerde düşünme egzersizleri yaptırıyor ve dolayısıyla okunmayı sonuna kadar hak ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder