18 Kasım 2010

You are the best; forget the rest!


İngilizcenin ilk öğrenildiği hazırlık sınıflarında genelde öğrenciler arasında kendilerinin uydurdukları ve dillere pelesenk olan deyimler, şiirler üretmek adettir. Bizim zamanımızda (8 yıl eğitime geçmeden önceki son nesil olduğumuz için hazırlığı 6. Sınıftan önce okumuştum) bestelenmiş ve Ali Güral Lisesi koridorlarında söylediğimiz bir İngilizce Kütahyaspor marşımız vardı. Ama ben bugün, üniversite ikinci sınıfta okurken o sıralar henüz hazırlık sınıfına giden bir arkadaşımdan duyduğum bir tabirden bahsetmek istiyorum:

“You are the best; for get the rest!” (En iyisi sensin; gerisini boşver.)

Dün bir köşe yazısı okudum. Çok beğendim. O anda gayrı ihtiyari olarak yukarıdaki cümleyi söylediğimi fark ettim. Bazen güzel bir olayla karşılaştığımda bunu yapıyorum gerçekten. Mesela çalıştığım kurumda umutsuz bir anımda bana yardım ederek beni çok ağır bir yükten kurtaran arkadaşıma da coşkuyla aynı sözü deyivermişim: You are the best; forget the rest!

Haşmet Babaoğlu çok sevdiğim bir yazar. Onu taa 90 Dakika programının ilk yıllarında tanımıştım. Yani 98 ya da 99’da. Hıncal Uluç ve Kenan Onuk’un olduğu o programda onu daha çok severdim. Şimdi de Lig Radyo’da bir programa katılıyor. Denk geldikçe dinliyorum. Ama onun köşe yazıları daha çok hoşuma gidiyor. Bir sosyolog olarak çok iyi analizler yapıyor. İşte dün okuduğum o yazıdan bir alıntı:

"Tarihin en kan dökücü toplumlarına şöyle bir bakın... Hepsi "Aydınlanma" sonrası ortaya çıkmıştır.
İki dünya savaşına...
Etnik ve siyasal kıyımlar tarihine bir bakın.
Ne göreceksiniz?
Parmağı kesilince başı dönen...
Hastane tüpleri dışında kan görünce korkudan bayılan...
Uygar ve çıtkırıldım müstekbirlerin akıl almaz zalimliğini göreceksiniz!"
(Yazının devamı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder