6 Kasım 2010

Edebiyatın Akıbeti

Mustafa Kutlu 26 Ekim tarihli Yeni Şafak Gazetesi’nde edebiyat ve genel olarak sanatın popüler kültüre yenilgisinden bahseden bir yazı kaleme almış. Orada yazar Ayfer Tunç’tan bir alıntı yapmış. Biz de alıyoruz:

İnsani değerlerin ve erdemlerin hızla tarihe karışmasının yanı sıra, insanı derinleştiren, zihinsel bir doyum sağlayan edebiyat, şiir, sanat, felsefe gibi disiplinlerin hayatın içinde tuttuğu yer korkutucu bir hızla daralıyor. Üstelik sıkıştığı bu yerde sürekli piyasa koşullarına teslim olması, yaşayabilmek için hafifleşmesi gerekiyor. Edebiyat ve sanat ancak taviz vererek yaşayabiliyor. Artık gerçek sanat olsa da olur, olmasa da. Olursa etki alanını çoktan kaybetmiş olan küçük bir azınlık tatmin olur, olmazsa büyük çoğunluk eksikliğini hissetmez. Öyle bir noktaya varıldı ki pek çok kişi kitap okuma ihtiyacı hissetmediğini, bu nedenle yıllardır okumadığını müthiş bir özgüvenle hatta gururla açıklıyor veya sinemanın sanat filmleri olarak kategorize edilen ürünleriyle açıkça dalga geçiyor. Entelektüelin entele indirgenmesinin sonunda vardığımız yer, pek çoğumuzun farkında olduğu gibi, 72 milyonluk bir ülkede popüler kültür malzemesi olmayan kitapların ilk baskılarının birkaç bin adedi geçememesi ve anlı şanlı köşe yazarlarının gazetelerde "aman ha, gitmeyin, sanat filmi" türünden ağır alaycı cümleler kurmaktan çekinmemeleri.

Eski soylu ruh, eski soylu değerlerle birlikte öldü. 20. yüzyılın son yarısı ölmüş olan o soylu ruhu diriltmeye çalışmakla geçti. 21. yüzyılda ölüm bildiğimiz ama umursamadığımız bir gerçek artık. Çünkü mizacı, varlığı, algısı bambaşka bir insanın çağı bu. İnsanlar artık zihinsel doyum istemiyorlar. Derinleşmek istemiyorlar. Abartmayalım. Eskiden çok mu istiyorlardı? Hayır, ama en azından saygı duyuyorlardı veya duymasalar bile yüksek sesle dile getiremiyorlardı. Soylu değerlerin sarsılmayacağını sandığımız bir itibarı vardı. Bugünün insanı için erdem ve uygarlık bir ihtiyaç değil. Kültürel ve insani değerlere saygı göstermeyi lüzumsuz bir yük olarak görüyor. Hızlı hayata uyum sağlayabileceği biçimde, sığlaşarak yaşamak istiyor. Diziler de bunu kolayca sağlayan araçlardan biri. Kısacası mesele buzdağına benziyor.”

Maalesef durum bu. Çok satan kitaplara bazen kızasım geliyor ama bazen de yazarları ve okuyanları haklı buluyor sesimi kesiyorum. Yine de çok satmaya yönelik hazırlanmış kitaplar bana edebiyata hakaret ediyormuş gibi geliyor. Alacakaranlık, ….Dövmeli Kız, Olasılıksız… gibi kitaplar böyledir desem, ama onları da okumadım ki. Ama bunca kıymetli kitabı henüz okumamışken onları niye okuyayım ki…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder