9 Ocak 2011

Okudukça: Göl İnsanları


Kemal Tahir’in Göl İnsanları adıyla yayınladığı hikâyeleri uzun süredir okuma listemdeydi. Cemil Meriç’in kendisi hakkında “Türk romanının yüz akı” dediği yazarın geçen sene meşhur ve de muhteşem eseri Devlet Ana’yı okumuş ve hayran kalmıştım. Sonrasında Engin Ardıç’ın birkaç köşe yazısı ve Hasan Bülent Kahraman’ın TVNET’te doğumunun yüzüncü yılı olması hasebiyle yayınlanan Kemal Tahir belgeselinde anlattıkları bende yazara karşı bir merak uyandırdı. En son da Zaman’ın kitap eki Kitapzamanı’nda Mart ayında hazırlanmış olan Kemal Tahir dosyası bende bir Kemal Tahir merakı ve de hayranlığı uyandırdı.

Aslında Beşir Ayvazoğlu’nun bir kitabında (Defterimde Kırk Suret) Ayşe Şasa’dan bahsederken Kemal Tahir’in Marksist düşünceden zamanla Osmanlı hayranlığına dönüşen sistem karşıtlığını öğrenmiştim. Mustafa Armağan’ın birkaç kitabında da referanslar vardı. Boğaziçi Üniversitesi kütüphanesinin raflarında elliden fazla kitabıyla en çok eseri yazarlardan biriydi. Tüm bunlar Kemal Tahir’i hafızamda neredeyse hiç kitabını okumadan biraz biraz bildiğim bir yazar konumuna getirdi. Devlet Ana milat oldu benim için. Şimdi artık tüm eserlerini merakla okumak istiyorum. Aslında Bozkırdaki Çekirdek’e başlamış ama kütüphaneden aldığım basımın kalitesine ısınamayıp yarıda bitirmiştim. Nihayet farklı bir kitabı almak için gittiğim Beyazıt’ta Göl İnsanları karşıma çıkıverdi. Türk Tarih Kurumu başkanı Ali Birinci’nin “Bir kitap güzelse önce alınır, fiyatı tali bir meseledir” mealinde bir sözünden hareketle hiç düşünmeden çantama atıverdim Göl İnsanları’nı.

Göl İnsanları hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordum. Nazım Hikmet’in “Türk edebiyatının en güzel dört hikâyesi” diye bu kitabı övdüğünü okumuştum.

Hikâyeler en az 30-40 sayfa. Bazıları 70’i buluyor. Kitap ilk basıldığında dört uzun hikâyeden oluşuyorken, yazar sonradan dört hikâye daha eklemiş. Böylece yazarın otuzlu, kırklı ve ellili yıllardaki üslubunun değişimini gözlemlemiş olma imkânı ortaya çıkmış.

Kemal Tahir’e yöneltilen eleştirilerden biri de erotizme kaydığı yönündeydi. Gerçekten ilk dört hikâyede köy hayatından kesitler anlatılırken maalesef erotizme kayan yerler var. Müstehcenlik fazla ayrıntılı yer almasa da insanın beynini bulandırmıyor da değil. Kemal Tahir’in Devlet Ana’sı da bu açıdan eleştirilmiştir. Öte yandan kitabın arka kapağındaki Tahir Alangu’nun yazısından öykülerin yazımında yazarın köy hayatını gözlemlemek için bir süre oralarda yaşadığını anlıyorum. Zaten hikâyelerin büyük kısmı Çankırı-Çorum civarında geçiyor. Okudukça düşünmeden edemedim. Acaba bizim köylümü o halde miydi? O haldeydi ise vah… Osmanlı’nın yıkılışı ve son birkaç asırki konumumuzun sebeplerinden biri e gün yüzüne çıkmış oluyor bir kez daha. Bugün o cehaletin aşıldığı inancındayım. İnsanlar hem dinini daha iyi yaşıyor veya yaşamasa da haksızlıklar azaldı. Birincisi köylerin büyük kısmı şehre göçtü, ikincisi, jandarma-ağa birlikteliğinde cahil köylüyü ezme işi tek parti zamanında kaldı.

Kitapta üç hikâyeyi gerçekten çok beğendim. Kitaba adını veren Göl İnsanları, Nam Uğruna ve Kondurma Siyaseti. Nam Uğruna 30ların ortasında bir baraj açılış törenini anlatırken devrin siyasi atmosferini mükemmel yansıtıyor. Derken hiç beklenmedik sürpriz bir polisiyeye dönüşüveriyor. Kondurma Siyaseti ise tek başına muhteşem bir kitap bile olabilirdi.

Dersim Meselesi ile alakalı bir sürgün olayını da yarı masal yarı efsanevi bir biçimde anlatıyor. Yalnız burada pek çok farklı kesimin alınabileceği bir dil kullanılmış. Mesela aklıma bu hikâyenin sinemaya uyarlanması fikri geldi ama kesinlikle çok tartışılacağını da hemen hissettim. Kürtoğlu, Lazoğlu, Kürt inadı, Laz cinliği… gibi ifadeler, Ankara yönetimine sert eleştiriler var çok yerde. Taraf yazarı Orhan Miroğlu geçenlerde haklı olarak bu yönünü eleştirmişti Kemal Tahir’in. Bence art niyetli olarak bu ifadeleri kullanmıyor, halkın diline yerleşmiş deyim ve ifadeleri kullanmış. Bunların doğruluğunu ve yanlışlığını bir yana bırakarak düşünürsek bugün bile Anadolu’da Kürt inadı diye bir kavram maalesef kullanılıyor. Üstelik yazar Türkler için de zaman zaman böyle ifadelere yer vermiş. Mesela “Ova insanı kancık olur!” diyor bir yerde. Tüm bunların dışında müthiş keyif verici bir üslup var. Dahası bürokrasinin iş tıkamasına, devlet memurlarının kendi aralarındaki mücadeleye müthiş bir hiciv ile yaklaşmış.

Kemal Tahir okumaya devam edeceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder