20 Aralık 2010

Sinema: Büyük Adam Küçük Aşk


Zaman zaman gözyaşlarımı tutamadığım bir film oldu. Handan İpekçi’nin yazıp yönettiği film 2001 yılında çekilmişti. 2002’de sansüre uğramış ve o zamanlar çok tartışılmıştı. Liseye başladığım yıllar olduğu için tartışmaları ayrıntılı hatırlamıyorum. Ama tartışmalara ve sansüre rağmen film Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi film seçilmişti.

Büyük Adam Küçük Aşk filminin, Kürt sorununa dair izlediğim filmler arasında mesajını en net verenlerden biri olduğunu düşünüyorum. Zaten o yıllara dek, hatta bugüne kadar, Kürt kökenli olmayan sinemacıların yaptığı ve Kemalist zihniyetin Kürt politikasını bu kadar sert eleştirdiği bir film çok az sayıda çekildi. (İki Dil Bir Bavul’a ayrı bir parantez açmak gerekir elbette)

Filmde Şükran Güngör emekli bir yargıcı oynuyor. Rıfat Bey, Kemalist ilkelere sonuna kadar bağlı bir Cumhuriyet eliti. Cumhuriyet Gazetesi okuyor, lüks bir semtte yaşıyor. Eşini yeni kaybetmiş, her sabah spor yapıyor ve kendisiyle yakın özelliklere sahip komşusuyla gönül ilişkisi içinde.

Bir gün karşı daireye polis operasyon düzenliyor. Meğerse orada PKK militanları varmış. Herkes öldürülüyor. Ancak polisten mucizevî bir şekilde kurtulan 3-4 yaşlarındaki Hejar, Rıfat Bey’in dairesine sığınıyor.

Polisin tavırlarından rahatsız olan Rıfat Bey çocuğu saklıyor. Bu noktadan sonra yarım asırdan daha fazla süredir içinde bulunduğu ideoloji ile yüz yüze kalıyor. Zira o ‘Kürt diye bir şey yoktur, onlar dağ Türkleridir. Kara basınca kart kurt diye ses çıkarmış, o yüzden onlara Kürt denilmiş.’ diyen ideolojiyle yönetilen bir devlette yargıçlık yapmıştır uzun yıllar boyu.
Yaşlılığın verdiği merhametle çocuğu birkaç gün tutmak ister. Ancak çocuk hiç Türkçe bilmemektedir. O, devletin uzun yıllar boyu yaptığını şimdi bu çocuğa yapacaktır: “Kürtçe konuşmak yok.” Hizmetçisi Sakine de Kürt’tür ve o da bu korkuyla çocukla uzun süre Kürtçe konuşamayacak, çocuğun adını bile öğrenemeyecektir. Hatta kendi asıl adının Rojbin olduğunu çok sonra söyleyebilecektir Sakine.

Film Cumhuriyet elitlerinin farklılıklara tahammülsüzlüğünü, halka nasıl tepeden ve emredici bir üslupla baktıklarını bir tramvay sahnesiyle çok güzel anlatıyor. Aşağıdaki resim tramvaydan bir kesit. Yoruma gerek yok.

Filmde Cumhuriyetin 75. Yılı teması da birazcık işlenmiş. 28 Şubat’ın hararetli günlerinde kanalları dolaşırken bir yandan ölen teröristler, bir yandan Susurluk görüntüleri, bir yandan dışarıdaki havai fişek gösterileri ve Rıfat Bey’in ağlayışı… Hejar’ın ağlama deyişi…

“-İnsanlar bozuldu.”

“-Ağlama.”

“-İnsanları bozduk.”

“-Ağlama.”

“-Biz bozduk. Dengeyi bozduk. Doğayı bozduk. Her şeyi bozduk.”

“-Ağlama!”

Rıfat Beyin fildişi kule Levent’ten gecekondu mahallesine Hejar’ın akrabalarını bulmak üzere gitmesi ve orada gerçekle yüz yüze kalışı… O tahammül edemediği farklıların da insan olduğunu anlayışı… Ve Hejar’ın dedesinin sözleri… ‘Hâkim’ kelimesinden korkması… Çocuğun İETT görevlisinden üniforma giydiği için korkması… Dedesi Evdo’nun ‘biz arada kalmışız begim.’ deyişi…

“-Gidecek yerimiz kalmamıştır begim. Ne yapak?



“-Biz arada kalmışık begim bi tarafta devlet, bi tarafta gerilla. Ne yapak?”

Aradan 9 yıl geçti. Mesele biraz çözülme yoluna doğru gidiyor sanki artık. Ama her iki tarafın şahinleri karşılıklı atışmaya devam ediyor. Filler tepiniyor ve doğal olarak çimenler eziliyor yine.

Bizim elitlerimiz bakalım ne zaman Rıfat Bey gibi dönüşecek? Karşısındakine empatiyle bakabilmeyi seçecek? Doktorlarımız, doğuya gidince hastalarına Kürtçe hitap edebilecek?

Ben tüm bunların olacağına inanıyorum. Ve bu olduğunda bize Türklüğümüzden hiçbir şey kaybettirmeyecek. İspanyollar, Fransızlar, Finlandiyalılar, İsviçreliler yapıyor da biz mi yapamayacağız? TRT Şeş açıldı, ne kaybettik?

Rojbinleri niye isim değiştirmeye zorluyoruz Sakine olsalar ne değişecek bizim kaprislerimizden başka?

Büyük Adam Küçük Aşk filmi çok güzel bir film.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder