20 Aralık 2010

Okudukça: Son Kuşlar


Sait Faik Abasıyanık’in Son Kuşlar’ını okudum. Balığı sevmeyen, denizin manzarası ve heybeti başta olmak üzere tüm güzelliklerini karşıdan seven biri olan ben; bazen keyifle bazen de zorlanarak içinde sürekli deniz ve balık geçen bir Sait Faik kitabı daha bitirmiş oldum.

Sait Faik Abasıyanık edebiyatımızın hemen hemen en çok tanınan ve en çok sevilen hikâyecisidir. Fakat ne yazık ki ben bir türlü ısınamadım üslubuna. Birkaç kitabını yarıda bırakmıştım geçmişte. Bu sefer tamamlamayı başardım. Ama bu bir ilk değil. Daha önce de Semaver’i ve Mahkeme Kapısı’nı okumuştum. Ancak tabi Son Kuşlar çok farklı. Onun değişik bir biyografisi sanki. Anlattığı hikâyeler hep kendini anlatıyor.

Artık Sait Faik deyince aklıma aylak bir adam geliyor. İşi gücü İstanbul adalarında balıkçıları seyreden, onlarla muhabbet etmeye çalışan, onlarla balık tutan, kahvehanelerde onları dinleyen; balık, deniz, kayık, ada, kuş, balıkçı ve bunlarla ilgili her şeyin, her sözün hastası bir adam. Ve de son derece mütevazı bir insan.

Evet, beni en çok etkileyen yönü de bu tevazusu olmuştu zaten. Bir-iki yıl önce gazetede Sadık Yalsızuçanlar’ın “Bize göre Sait Faik’in değerli oluşu, son derece mütevazı olmasından ötürüdür” mealinde bir yorumunu okumuştum. Sait Faik’e beni bu söz ısındırdı diyebilirim. Üslubundan hala çok hoşanmıyorum. Farklı bir tarzı var. Ama bir iki hikâyesini okuyunca ne kadar mütevazı bir insan olduğunu hissettiriyor size. Ve bir de içindeki insan sevgisini. Bu adam gerçekten insanları saf duygularla seviyor, menfaatsiz. Hayatını okuyun anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Sait Faik şiir gibi hikayeler yazmış Son Kuşlar’da.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder