18 Temmuz 2011

Hayat Felsefemiz Ne Omalı



Biz, bir-iki asırdan beri millet olarak onca yenilik teşebbüslerimizin yanında, kendi millî kültürümüze dayanarak kendi ahlâk sistemimizi kuramamış; kendi metafizik mülâhazalarımızı geliştirip sistemleştirememiş; Allah, kainat ve insan gerçekleri açısından kendi iç dünyamızı aksettirecek bir sanat telâkkisi ortaya koyamamış ve mânâ köklerimize göre bir talim ve terbiye sistemi geliştirememiş bir milletiz.

Dünyada hemen her ahlâkî sistemin özünü, sağlam bir inanç, hazmedilmiş hürriyet duygusu ve yaygınlaştırılmış bir mes’uliyet şuuru teşkil eder ki, bunların hemen hepsi de metafizikle alâkalı konulardır. Küfür ve ilhadın hakim olduğu, insanların hürriyet duygularının öldürüldüğü, gönüllerden sorumluluk hissinin sökülüp atıldığı bir toplumda metafizikten bahsetmek mümkün değildir. Böyle bir ortamda ahlâktan söz etmek ise bütün bütün imkânsızdır. Kendi metafizik düşünce sistemini kuramamış toplumlar, böyle bir metafizik mülâhazaya göre kendi iç kimliklerini belirleyememiş fertler, zamanla ruhlarını, inançlarını yitirecekleri gibi, uzun zaman kendi soy kütüklerini korumaları da mümkün olmayacaktır.

Oysaki biz, millet olarak tarih boyu bizi besleyen o bereketlilerden bereketli kendi hayat kaynaklarımızı kendi ellerimizle kuruttuk.. kuruttuk ve bütün bütün ithalâta yöneldik. Öyle ki, dünyanın dört bir yanından getirip dayatmalarla herkese kabul ettirmeye çalıştığımız o tuhaf milliyet telâkkisi, o acayip hayat felsefesi ve ruhumuzu yaralayan o garip sanat anlayışıyla topyekün milletin hafızasını karıştırdık, birkaç bin seneden beri par par yanan kendi meş’alelerimizi söndürerek yarasalar gibi âdeta karanlığa teslim olduk.

Şimdi bizim, şuna-buna değil, şu felsefe bu felsefeye de değil, bize kaybettiğimiz kendi ruhumuzu kazandıracak; bizi belirsizliğin anaforlarından kurtarıp kendi ahlâk, kendi anlayış ve kendi törelerimiz çerçevesinde yeni bir hakikat aşkına, ilim telakkisine ve düşünce derinliğine ulaştıracak sihirli bir reçeteye ihtiyacımız var. Bu reçete, yüzlerce senelik millî hayatımızdan süzülüp gelen kendi metafizik mülâhazalarımız, kendi ukbâ buudlu hayat felsefemiz ve Allah-kâinat-insan gerçeğiyle alâkalı nübüvvet eksenli kendi sesimiz, kendi soluklarımızdır. Öyle zannediyorum ki, yitirdiğimiz değerleri elde edeceğimiz güne kadar da kendi üslûbumuzu bulabilmemiz, kendi konumumuzu belirleyebilmemiz ve düşünce kaymalarından kurtulmamız mümkün olmayacaktır.

[Işığın Göründüğü Ufuk-Sızıntı, Temmuz 1998]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder