25 Ağustos 2010

Cebimde Bir Şey Yok Ki…

Teyzemin torunu… Henüz 5 yaşında… Oldukça şirin ve sevimli… Tam sevilecek çağında derler bizim oralarda, aynen öyle.

Geçenlerde bu sevimli afacan ailesiyle bize misafirliğe gelmişler.

Hava sıcak, herkes evin arka bahçesinde… Bizim sevimli afacan bir ara kayboluyor, ortalıklarda yok... Dışarı çıkma ihtimali olmadığı için annesi biraz rahat. Ve derken birden bahçeye zuhur ediyor. Bütün iltifatlar, sevmeler, bakışlar, güzel sözler, şakalar üzerinde yoğunlaşıyor. O da sevimli sevimli gülümsüyor her zamanki gibi.

“-Oğlum anlatıver bakalım baban nereye gitti?”

“-Palik tutmaa gitti.”

-“Benim oğlumun babası palik tutmaya gitti teyzesi, akşam olunca balıkları yicez.”

Ama bir gariplik var üzerinde. Ağaçların arasında dolanıp duruyor. Annesi lafa dalıyor, çocuğun üzerindeki ilgi ve iltifatlar yerini başka konulara bırakıyor. Konuşmanın merkezinde artık o yok. İlgi çekmek istiyor oysa o. Ama niye kimse ona dönüp bakmıyor. Niye başka şeyleri konuşuyorlar, oysa onda ne olduğunu bir bilseler… Bir şey yapmalı, herkes tekrar ona bakmalı, ona ilgi göstermeli.

Bir ara kadınlar susuyorlar herkes şöyle bir duruluyor. Babaanne çayını yudumluyor. Teyzeler uzaklara bakıyor, anne elişiyle meşgul.

Sessizliği bozmanın tam vakti.

-“Cebimde bir şey yok ki benim.”

Herkes şaşkın, kız kardeşim gülümsüyor, teyzem içinde şefkat yoğunluklu bir bakışla kaşlarını çatıyor. Annesi gel bakalım deyip bir anda kolundan yakalıyor.

“-Ne varmış bakalım cebinde.”

Küçük cebe giren eller, bir anda kaygan küçük cisimlerle karşılaşıyorlar. Üç tane kırmızı Japon balığı… Çoktan ölmüşler… Kız kardeşimin gülümsemesi kayboluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder