Kırmızı Pazartesi
Okumaya devam ediyoruz. Son biten kitabımız “Kırmızı Pazartesi”. Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in en önemli eserlerinden biri olan Kırmızı Pazartesi, 1981’de yayınlanmış. 1982 Nobel Ödülü bu kitabın basımından hemen sonraya denk geliyor, yani bu eseri yazdıktan sonra Nobel almaya layık görülmüş, Marquez. O açıdan bakılınca çok önemli bir eser.
Zaten okurken de anlıyorsunuz nasıl bir romanla karşı karşıya olduğunuzu. Başlarda alışana kadar üslup biraz sıkıcı gibi geliyor ama bir süre sonra kendinizi kaptırınca bu üslûbun ne kadar muhteşem olduğunu görüveriyorsunuz.
Kırmızı Pazartesi, bir Pazartesi sabahı herkesin gözü önünde işlenen ve kurban hariç herkesin işleneceğini bildiği, hemen herkesin-ki buna katiller de dahil- buna engel olmaya çalıştığı ve olamadığı bir cinayeti anlatıyor. Bu nasıl olabilir diye düşünebilirsiniz. Yazar olaylar ağını müthiş bir incelik ve ustalıkla kurmuş. Üslubu ve tarzı da oldukça orijinal ve ilgi çekici. Kitabın arka kapağından yazarın çocukluğunu geçtiği kasabada işlenen bir cinayeti anlattığı bildiriliyor. Kitabın üslubu da sanki yazar gerçekten o cinayet hakkında bir belgesel yapıyormuşçasına ilerliyor. Olayları görüyorsunuz ve araya kasaba sakinlerinden birisi giriyor ve o konuda bir iki cümle söylüyor. Aynı belgesellerdeki gibi. Bu tarz bir anlatış çok hoşuma gitti açıkçası ve kitabı bu kadar güzel yapan etkenlerin en başında bu anlatış tarzı geliyor şüphesiz.
Gabriel Garcia Marquez’in şöyle bir sözü de var kitap hakkında:
Her yazar, yazdığı en son romanın en iyi romanı olduğunu sanır. Benim bu romanım için böyle düşünmemin nedeni, yapmak istediğimi tam olarak gerçekleştirebilmiş olmamdır. Romanlar, yazılırken yazarlarının elinden kaçıp kurtulmak isterler. Romanın kişileri, kendi özyaşamlarına dönerler, en sonunda da canlarının istediğini yaparlar. Ben hiçbir romanımda bu romanımdaki kadar ipleri elimde tutamadım. Belki bunu konu ve hacim nedeniyle başarmışımdır. Konusu çok sert olan ve hemen hemen polisiye bir roman gibi işlenen bir roman bu. Üstelik oldukça da kısa. Sonuçtan hoşnutum. Bundan önce de en iyi romanım Yüzyıllık Yalnızlık değil de Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı yapıtımdı. Ben öyle sanıyordum; ve bunu da sık sık söyledim. Şimdi de en iyi romanımın Kırmızı Pazartesi (Gronica de Una Muerte Anunciada) olduğunu sanıyorum.
Bir sonraki kitabını merak ediyorum doğrusu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder